Geçtiğimiz Haftanın Gündeminde Sessiz ama Derin Bir Tehlike Vardı
Geride bıraktığımız hafta, hem yerel hem de ulusal ölçekte önemli gelişmelere sahne oldu. Bunlardan en dikkat çeken ve en hassas olanı, Leman dergisinin kapağında Hz. Muhammed (SAV) ve Hz. Musa (AS) ile ilgili yayınladığı karikatür tasviriydi. Bu görsel, toplumun büyük bölümünü derinden yaraladı ve dini değerlere açık bir hakaret olarak değerlendirildi.
Ancak mesele yalnızca bir karikatür değildir.
Bu yayın, sadece içerik bakımından değil; basım, dağıtım ve denetim süreçleri bakımından da ciddi sorular barındırmaktadır. Çünkü bu tür içeriklerin, sadece “yayın hatası” olarak değerlendirilmesi, küresel sistemlerin içerideki zaaflarımızı nasıl kullandığını göz ardı etmek anlamına gelir.
Basım ve Dağıtım Zincirindeki Gecikmiş Refleks
Leman dergisi, İstanbul Yenibosna’daki İhlas Matbaası’nda basılmakta.
Basım adedi kamuoyuna açık değil; ancak dağıtımı, Turkuaz Medya Grubu aracılığıyla tüm Türkiye’ye ulaştırılıyor.
Burada dikkat çekici olan, bu yayının Türkiye’deki mevzuata göre her baskı sonrası güvenlik birimlerine ulaştırılması ve içerik denetiminden geçmesi gerektiği.
Devletin bölünmez bütünlüğüne, kamu düzenine veya kutsal değerlere aykırı bir içerik tespit edilmesi durumunda toplatma kararı verilmesi yasal bir zorunluluktur.
Ama sistem yıllardır ağır işliyor.
Dergi basılıyor, bayilere dağıtılıyor, insanlar satın alıyor ve tepkiler ancak 4 gün sonra kamuoyuna yansıyor.
Oysa ki:
- Matbaadaki sorumlu ilk anda içerikten haberdar olsa, baskı durdurulabilir.
- Dağıtımda içerik kontrol edilse, yayının piyasaya sürülmesi engellenebilir.
- Güvenlik birimleri hızlı refleks gösterse, kriz öncesinde bastırılabilir.
Bu Bir Zaaf mı, Kurgu mu?
İhlas Holding gibi İslamî hassasiyetleriyle bilinen bir kuruluşun matbaasında basılması,
Turkuaz Medya gibi devlete yakın bir grubun dağıtımı üstlenmesi,
birçok kişi için şaşırtıcı bir çelişki olarak değerlendirildi.
Aklımıza şu soru geliyor:
Bu içerikler göz göre göre mi dağıtıldı? Yoksa içeriden bir zafiyet mi kullanıldı?
Belki daha da ötesi, içeriden bir destek mi söz konusu?
Dilimiz varmıyor ama bu olayın, küresel sistemlerin içerideki gevşek halkaları kullanarak oluşturduğu planlı bir provokasyon olabileceği ihtimali giderek güçleniyor.
Zamanlama ve Kurguya Dikkat!
Bu olayın en dikkat çekici tarafı ise zamanlaması.
Olay, Madımak Oteli faciasının yıl dönümüne yakın bir tarihte gündeme geldi. Bu, tesadüf mü?
Ben şahsen bunun bir tesadüf olmadığını, hatta birebir benzetilmeye çalışıldığını düşünüyorum. Çünkü o karanlık günde yaşananlar da önceden planlanmış, çatışma çıkarma odaklı kurguların ürünüdür.
Aynı hafta içerisinde, CHP Kurultayı kararı mahkeme tarafından ertelendi. Bazı yorumcular bu gelişmelerin sokağa taşabilecek siyasi gerilimleri körükleyeceği yönünde görüş bildirdi. Ancak bana göre asıl kurgu, Madımak tarihine denk gelen bu yayınla yapılmak istenmiştir.
Bu, kamuoyunu dini hassasiyetler üzerinden sokağa çekme planıydı. Şükür ki toplum sağduyulu davrandı ve bu kirli senaryo devre dışı kaldı.
Sonuç: Uyanık Olmazsak Tehlike Büyür
Bu olay bize bir kez daha gösterdi ki; zaafların olduğu yerde provokatörler iş başındadır.
Sadece içerikler değil; bu içeriklerin hangi süreçlerle piyasaya sunulduğu, kimlerin buna göz yumduğu ve neden denetimin aksadığı da sorgulanmalıdır.
Bugün sorumluluk sahibi olan herkes —özellikle siyasetçiler ve medya yöneticileri— bu gibi içeriklere karşı sadece tepki değil, sistematik çözüm üretmelidir.
Bu ülke, bir daha sokak provokasyonlarına zemin hazırlayan karanlık planların oyuncusu olmamalıdır.
Sağduyu, dikkat ve uyanıklık…
Bugünün en büyük toplumsal ihtiyacıdır.









